4 ayrı üniversiteden araştırmacıların yapmış olduğu araştırma, Marmara Denizi’ndeki tek tehlikenin müsilaj olmadığını, başka toksik maddelerin de çekince oluşturduğunu ortaya koydu.
![Marmara Denizi'nde müsilajdan sonra toksik madde tehlikesi](https://icdn.ensonhaber.com/crop/250x141-85/resimler/diger//kok/2022/04/13/IMG20220413010653.jpg)
Balıkesir’in Bandırma ve Erdek ilçelerinde, 4 ayrı üniversiteden bilim adamları bir araya geldi.
Balıkesir Üniversitesi’nden Prof. Dr. Abdullah Soykan, Prof. Dr. İsa Cürebal ve Uzman Furkan İnan, Ardahan Üniversitesi’nden Doç. Dr. Serkan Kükrer, Dr. Öğretim Üyesi Arzu Aykır, Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi’nden Araştırma Görevlisi Dr. Şakir Fural, Manisa Celal Bayar Üniversitesi’nden Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hilal Aydın’dan oluşan araştırma ekibi, meydana getirilen çalışmaların arkasından araştırma ekibi, müsilaj çalışmalarının neticelerini deklare etti.
Emek verme kapsamında, Erdek ve Bandırma körfezlerinde deniz dibinden alınan toplam 69 sediment ve karot örneği, laboratuvar ortamında incelendi.
Tek çekince müsilaj değil
DHA’nın haberine nazaran; araştırma sonucunda çıkan raporda Erdek ve Bandırma körfezlerinin karşı karşıya olduğu tek tehlikenin müsilaj olmadığı, alınan örneklerde cıva, kadmiyum, bakır, çinko benzer biçimde toksik element zenginleşmelerine de rastlandığı kaydedildi.
Marmara Denizi’nde müsilajdan sonrasında toksik madde tehlikesi VİDEO
Alg türlerinin çoğalma dinamiklerinin kayıtları çıkarıldı
Müsilaj problemininin çözümüne katkı sağlamak amacıyla meydana gelen çalışmada, müsilaja sebep olan mikroskobik alg türlerinin çoğalma dinamiklerini deniz dibindeki çökellerden takip edilerek güncel ve tarihsel kayıtlar çıkarıldı.
“Azot ve fosforun internasyonal kriterlerin oldukca üstünde birikim yapmış olduğu tespit edilmiştir”
Raporda, şu ifadelere yer verildi:
“Denizin dibini kaplayan balçık (sediment) tabakasının bilhassa üstten 10 santimetrelik kısmında müsilaja sebep olan türlerin aşırı üremesini teşvik eden azot ve fosforun internasyonal kriterlerin oldukca üstünde birikim yapmış olduğu tespit edilmiştir. Bu birikime paralel olarak sedimentte aşırı alg üremelerinin göstergelerinden, klorofil ve biyojenik silika konsantrasyonunun da yüksek olduğu belirlenmiştir. Bu durum, azot ve fosfor varlığı ile alg artışları içinde direkt ilişkiyi göstermektedir. Sedimentin 10 santimetreden daha derinde bulunan kısımlarında ise azot ve fosfor azalışı ile uyumlu düşük birincil üretim gözlenmiştir. Bu durum, kanalizasyon ve endüstri atıklarının Marmara Denizi’ne yoğun şekilde boşalım edilmediği dönemlerde günümüzdeki benzer biçimde rahatsız edici alg çoğalmalarının olmadığına işaret etmektedir.”
‘Endüstri tesisleri açıklarında mühim azot fosfor ve potansiyel toksik element birikim noktaları var’
Raporda, Coğrafi Data Sistemleri (CBS) ile hazırlanan arazi kullanım haritaları ve arazi çalışmalarıyla meydana getirilen kaynak değerlendirmesinde, Erdek Körfezi’nin çevresinde başta ziraat, endüstri ve yerleşme alanları olmak suretiyle antropojenik aktivitenin yoğunlaştığının tespit edilmiş olduğu de belirtilerek, “CBS verilerine dayalı mekansal çözümleme ve oldukca değişkenli istatistik neticeleri, Erdek Körfezi’ndeki azot, fosfor ve potansiyel toksik element kaynağının körfez çevresi ve Gönen Çayı havzasında sürdürülen antropojenik faaliyetler bulunduğunu göstermiştir.” ifadelerine yer verildi.
Bandırma Körfezi’nde besleyici elementlerin kaynağının değiştiğinin vurgulandığı araştırma raporunda, “CBS ile meydana getirilen mekansal analizler Bandırma Limanı’nın iç kısmı ve kıyı hattında bulunan endüstri tesisleri açıklarının mühim azot fosfor ve potansiyel toksik element birikim noktaları bulunduğunu göstermektedir.” denildi.
‘Tüm önlemler alınsa bile, aşı alg çoğalması uzun seneler sürecek’
Her iki körfez için de tek çevre problemininin müsilaj olmadığı vurgulandı. Bölgede mühim düzeylerde cıva, kadmiyum, bakır, çinko benzer biçimde toksik element zenginleşmelerinin de meydana geldiği tespit edildi. Gelecek dönemlerde, sedimentte birikmiş olan tüm kirleticilerin, deniz dibinden suya geçmeye devam edeceği, bu yüzden tüm önlemler alınsa bile aşırı alg çoğalmalarının uzun seneler problem olmayı sürdüreceği vurgulandı.
“Her alg artışı müsilaj ile sonuçlanmayabilir”
Müsilaj sorununa yönelik meydana getirilen emek harcama raporunda, ‘Müsilajla Savaşım Fiil Planı’nın bir an ilkin hayata geçirilmesi gerektiğine dikkat çekilerek şunlar kaydedildi:
“Her alg artışı müsilaj ile sonuçlanmayabilir. Müsilajı yaratan türler, toplam alg komünitesi içindeki bir gruptur. Gelecek yıllarda değişen koşullara bağlı olarak başka özelliklere haiz türlerde de artışlar olabilir. Sadece kati olan şudur ki aşırı alg artışlarının tamamı ekosisteme zarar verecektir. Yapılması gerekenler Araştırma bulgularımız; Müsilaj ile Savaşım Fiil Planı’nın süratli şekilde uygulanması, Marmara Denizi’ne atık deşarjının durdurulması için kentsel ve endüstriyel kaynakların yanında fiil planının 12’nci maddesinde değinilen havza içi kaynaklara daha çok odaklanılması icap ettiğini göstermektedir.
“Toksik kirleticilerin müsilaj fiil planına dahil edilmesini öneriyoruz”
Müsilaj ile Savaşım Fiil Planı, Marmara Denizi’nin ekolojik bozulmadan kurtarılması için oldukça etkin maddeler içermektedir. Sadece fiil planında yalnız azot ve fosfata dikkat çekilmiştir. Araştırma bulgularımız Marmara Denizi cenup kıyılarında potansiyel toksik element kirliliğinin varlığını göstermektedir. Bu yüzden, cıva, arsenik, kadmiyum vb. toksik kirleticilerin müsilaj fiil planına dahil edilmesini öneriyoruz. Marmara Denizi’nin ve Türkiye’nin tüm sulak alanlarının ekolojik risklerden korunması için mahalli yönetimler ve yetkili kurumlar ile iş birliği içinde çalışmaya devam edeceğiz. Karar vericilere sağladığımız verilerin sulak alanlarımızdaki ekolojik risklerin azaltılması ve önlenmesinde etkili olacağını düşünüyoruz.”